4 Enfes Örnekle Markaların Sahada Olması Ne İfade Ediyor?

Öncelikle bu yazıyı yazarken çok sevdiğim Ludovico Einaudi’ye teşekkür etmek isterim.
Zira aşağıdaki eseri dahil pek çok eserini dinlemem beni çok güzel hissettirdi.
Yazıya başlamadan önce “Intouchables” filminin de soundtracki olan sizleri alttan çalması için şu linke alayim.

 

 

Tıkladıysak güzel,
Tıklamadıysak da canımız sağolsun.

Gelelim konumuza; Markaların sahaya inmesi.
Markaların sahaya inmesi aslında şimdiye kadar yapmadıkları bir şey değil. Tabi yapabilen var. Yapamayan var. Yapmayan var.
Lakin “Markalar neden sahaya inmeli?” deseydim, kulağa garip gelebilirdi. Bu yazıyı okuyan bir çok marka yöneticisi “Yahu biz zaten yıllarca sahadaydık. E şimdi dijital dönüşüme ayak uyduralım diye buradayız.” Diyebilirler. Haklılar da.
Çünkü bu zamana kadar sahadalardı.
Ürünleriyle,
Fiyatlarıyla,
Broşürleriyle.

Peki tüm bunlar yeterli miydi?

Evet.
Sanırım 2009’a kadar.

Peki ne oldu da olmadı?

Ölçemedik. Ne kadar harcadığımızı bilemedik.
Kontrol edemedik. Yaptığımız yatırımın bize ne kadar köfte kazandırdığını göremedik.
Müşterilerimizin hangi ekmekten geldiğini bilemedik. Başkaları yapıyorken biz neden yapmayalım sorusunu geç mi sorduk? Diyoruz bazen.

Ve işte buradayız.

Peki markalar bugün neler yapıyor?

Şu ara gözüme en çok çarpan, görüp de “İşte bunu yazmalıyım.” Dediğim konulardan bir tanesi de buydu. Ne zamandır da aklımdaydı. Çalışmalarımı henüz toparlayabildim ve yazıma başladım. 😊

Markaların deneyim yaratma tutkusu, artan rekabet ve değişen tüketici yönelimlerinin yanında her geçen gün bizleri daha mutlu ediyor. Zira ne güzel yapmışlar dediğimiz işleri bu kısımda elimizden geldiğince sizlerle de paylaşıyoruz.

Ama ondan önce yukarıda sorduğumuz soruya dönelim.
“Markalar Neden Sahaya İniyor?”
Pazarlama yöneticilerimiz artık şundan eminler. Markaya değerini veren, artık sadece ürünlerin kendileri değil. Veya ürünlerine ne kadar indirim yaptıkları da değil. Tüm bunların tamamının bir bütün olarak sürdürülebilir olmasıyla birlikte; ürününüzün hangi sorunu çözdüğü, hangi ortak drama çatısında kullanıcıyla buluştuğu nihai tüketicinin satın alma kararını gün sonunda verdiren etmen. Çözümünüzü anlatmanın en güzel yolu ise; son tüketicinin ürününüz hakkında konuşmasını sağlamak.

 

Ürününüzün satmasını istiyorsanız, önce bir hikaye yaratmalısınız.

Bugün dijital veriler her geçen gün önüne geçilemeyecek şekilde artarken, kurumların yaptıkları inanılmaz teknolojik yatırımlar sayesinde bu veriden son tüketici döngüsü oluşturmaları kaçınılmaz hale geliyor. Lakin tüketici döngüsünün ötesinde önemli olan, kişinin neye değer vereceğini yani kullanıcı değerinin nerede, hangi koşullara göre oluşacağını öngörmek.

Bugün markaların yeni bir müşteri elde etmesi, var olan müşterilerine yeni bir ürün satmasından 6 kat daha maliyetli.

Geldiğimiz noktanın müşteri deneyimine yöneldiğini buradan da görebiliyoruz.
Deloitte tüketici araştırması sonuçlarına göre; Müşterilerin %75’inden fazlası, farklı kanallar üzerinden firmalar ile kurdukları iletişimden memnun kalmamaktadırlar. Müşteriler firmalardan kendi ihtiyaçlarını ve gereksinimlerini anlayıp, temasa geçilen tüm kanallarda kişiye özel ve tutarlı bir hizmet sunmalarını beklemektedir.

Biz insanlar doğamız gereği, karşılıklı ilişkilere önem veren sosyal canlılarız. Buna delil olarak da hemen hemen her yaşta çift olarak yaşamamız gösterilebilir. Kurumlar için de aynı şey geçerli. İlişkiler deneyimin tam ortasında yer alırlar. Bu yüzden firmalar da müşterileriyle uzun vadeli ve güçlü bağlar kurma peşindedirler.
Pazarlamacılar, kendi değerleri için ummadıkları alanlara yönelebilirler bu konuda.
Artık sizce de dijitalde herkes bir şeyler anlatmıyor mu?
Peki bizler, ne kadar dinliyoruz?
Potansiyel müşterilerimizle ilgili acaba yeterli bir monitoring yapabiliyor muyuz.

Deneyim pazarlamasıyla birlikte ortaya çıkan, müşteri memnuniyetinin ötesinde; müşterinin aklında özellikle markanın da içerisinde bulunduğu anılar yaratma kavramı burada asıl olan.
Peki bu anlar yaratmak sadece ürünle mi mümkün?

Değil.

Sahada kurduğunuz ilişki, karşı tarafı nasıl hissettirdiğiniz ile başlıyor.
İnsanlar ne kadar güzel video efektleri kullandığınızı unutur.
İnsanlar Youtube cover fotoğrafınızı unutur.
Ama onları “Nasıl hissettirdiğinizi” unutmazlar.

Peki bizi güzel hissettirenler kimler oldu?

1 – Vodafone

Telekomünikasyon devi Vodafone, Beşiktaş Stadyumu’nun altına bir müzik stüdyosu açtı. Tanıtımı için genç Youtuber Berkcan Güven ve Edis birlikte bir performans sergilediler. Onun da linki şurada: https://www.youtube.com/watch?v=7nLoYeV8ep8
Bu kısımda profesyonel ekipmanlarla ister 3 kişilik bir amatör topluluk olun, isterseniz 6 kişilik bir virtüöz ekibi; alana girip prova yapabiliyor, kayıtlarınızı alabiliyor hatta görüntülerin Vodafone’un Youtube kanalında yayınlanmasına izin verdiğinizde izleyebiliyorsunuz.
Evet, Vodafone bir iletişim devi. Ve yatırımını müzikten yana kullanıyor. Vodafone Türkiye İcra Kurulu Başkan Yardımcısı Engin Aksoy, “Önümüzdeki 5 yılda müziğin dijitalleştirilmesine 100 milyon TL daha yatırım yapmayı hedefliyoruz.” dedi. Böylesine büyük ölçekli firmaların sanata ve müzik endüstrisine olan desteği, aslında daha fazla satış yapmak gibi bir hedefin çok çok ötesinde. Zira sanat ve müzik endüstrisinde neler olduğunu, her gün elimiz altındaki internet ve gazetlerin 3. sayfalarından takip edebiliyoruz.

2- Vestel

Vestel, Türkiye’nin ihracatına en büyük katkı sağlayan beyaz eşya devlerinden sadece biri.
Ankara ve İstanbul’da kendi fabrikasından ürettiği cihazlarla hizmet sağladığı kafelerini sahada konumlandırdı. Bu alanlar da çay da kahve de kekleri de her şey bu cihazlarla hazırlanıyor. Sosyal olan insanla, sahaya inerek aslında bugün dijitalleşen fulyaya karşı bakın bunu da uutmadım mesajını çok güzel biçimde veriyor. Fiyatları da çok uçuk değil. Hatta Ankara’da Bahçelievler’de yer alan kafesinin diğer kafelere göre daha ucuz olduğunu bile söyleyebilirim. Vestel bu kafelerinin asıl amacı ise ziyaretçilerin Vestel ürünlerini daha yakından tanıması ve deneyebilmesini sağlamak olarak açıklıyor.

 

3- IKEA

IKEA, İngiltere’de Essex’te yer alan mağazasında sosyal medya takipçilerinden gelen yorumları artık daha fazla kifayesiz kalamayarak bir pijama partisine ev sahipliği yaptı. 200’ye yakın kişinin de yatakların kurulmasından, çarşafların seçimine kadar tüm potansiyel müşterilerinin yarattığı sürece katılım göstermesini sağladı. Kısaca müşterilerinin ürünlerini deneyimleri için onlara bir alan yarattı.
Hatta bildiğimiz kadarıyla IKEA yılda bir kez belirli mağazalarında “IKEA’da Sabahlama” etkinliği bile yapıyor. 😊

https://www.youtube.com/watch?v=YMJD53fxihU

4- Coca Cola

Coca-Cola Zero, Skyfall 007 filminin tanıtımı için bir tren garına otomatlarından birini yerleştiriyor.
İnsanlar kola almak için otomata yaklaştıklarında olanlar oluyor.
Bu kampanyada kişiye önce filmin aksiyon dolu sahnelerine bire bir de dahil ederken kişiyi filmde kullanılan müziklerle de heyecanını en üst düzeyde hissetmesini sağlıyor. 70 saniyesi olan yarışmacı görevi tamamlarsa film gösterimine ücretsiz bilet kazanıyor.
Ne demek istediğimi bizzat görmek için;

https://www.youtube.com/watch?v=bbqTOdGU_NA

 

Unutmayın;
insanlar sosyal varlıklar.
Sizi görmek, algılamak isterler.

 

İnsanlar unuturlar.
Nasıl efektler kullandığınızı, hangi isimlerle çalıştığınızı hatta ürünlerinizi.
Ama onları nasıl hissettirdiğinizi unutmazlar.

Onları konuşur anlatırlar. Ve onların anlattıklarının önüne kimse geçemiyor.

Bonus:

No Comments

Yorum Yap