Aranızda Marka Bağımlısı Olmayan Var Mı?

Yolda karşıdan karşıya geçerken önce sola sonra sağa ve tekrar sola baktığınızda bu küçük anların hepsinde sokaktaki markalarla karşılaşıyorsunuz. “Ah kırmızı ışık yanmış o zaman birkaç saniyeliğine sosyal medyada gezineyim.” dediniz. Burada da markaların ilginizi çekmek için yaptığı pazarlama çalışmaları karşınıza çıkıyor. Kısacası markalar hayatımızın bir parçası oldular. Hatta kişileştiriyor ve sosyal medya üzerinden muhabbet ederek bağ kuruyoruz. Peki kurduğumuz bu bağın bize ve markaya etkisini hiç sorguluyor muyuz? Evet bugün ben marka bağımlılığına dezavantaj penceresinden yaklaşacağım.

 

Marka Bağımlılığı Nedir?

Tanım olarak şu şekilde ifade edebiliriz:

Kişilerin herhangi bir kıyaslama yapmadan aynı markanın ürünlerini alma eğilimidir. Yani markanın sunduğu ürüne sorgulamadan yönelmek de diyebiliriz. Bu tanım yapıldığında sanırım büyük bir çoğunluğun aklına aynı marka geliyor.

Marka olarak bu bağımlılığı yaratmak kolay bir süreç değildir. Fakat bu noktaya varıldığında ise ekmeğini fazlasıyla yiyebiliyorlar. Mesela yeni çıkan ve büyük ihtimalle sosyal kanallarda bildirim olarak bize sunulan “Gizlilik Bildirgesini” görmüşsünüzdür. Peki kaç kişi son zamanlarda Analytica gibi bir skandalla gündeme oturan Facebook’un bildirgesini onaylamadan önce okuyup inceledi?

“Nasıl olsa öyle ya da böyle kullanmaya devam edeceğiz.” Düşüncesiyle verdiğimiz kararların büyük bir kısmını marka bağımlılığı oluşturuyor. Bunu birçok alan ile çeşitlendirebiliriz. Alışkanlıklarımız bizi markalara bağımlı hale getiriyor; kalite, güven ve fiyat gibi kavramlara sığınıyoruz fakat daha avantajlı olanı araştırmaya üşendiğimizden ya da hali hazırda zaten idare edeni varken neden risk alayım düşüncesinden dolayı markalara olan bağlılığımız artıyor.

 

Marka Bağımlılığı Nasıl Oluşturuluyor?

Marka bağımlılığının temelini değer yaratmak oluşturuyor. Kullanıcılar için bir değer yaratırsanız markanıza yaklaşırlar. Onlara deneyim ve ayrıcalık sunarsanız bağ kurarlar. Bunlar bir markanın ortaya koyduğu çok güzel şeyler. Fakat önceden de bahsettiğim gibi ben bugün farklı bir pencereden bakmak için buradayım.

Değer yaratma kısmını inceleyecek olursak, markalar hedef kitlesinin bağlılığını kazanmak için neler yaptığına kısaca bakabiliriz.

 

Özgünlük

Sadece markanın değil, etrafımızdaki her şeyin özgün olmasını bekliyoruz, öyle değil mi? Sürekli aynı şeyleri, taklitleri görmek hemen içimizi sıkıyor. Bu nedenle farklı şeyler sunan markalar ilgiyi üzerine çekiveriyor.

 

Sürdürülebilirlik

Sürdürülebilirlik kavramı her geçen gün daha fazla anılıyor. Tek başına bile özgün bir yazı konusu olarak yaklaşmak gerekiyor buna. Markalar için de başlangıç noktasından bakıldığında sonu görülebilen girişimler hem güven hem de heyecan vermiyor. Kullanıcılar olarak sevdiğimiz şeyin devamlılığını görmeyi bekleriz günün sonunda.

 

Kullanıcıyla Etkileşim

Kullanıcılar kendini anlayan ve sorunlarına cevap veren markalarla daha kolay bağ kuruyorlar. Hem kendinden çok da farklı olmayan kişilerle çalıştığını görüyor hem de gelecekte karşılaşacağı sorununa bir çözüm üreteceğinden emin oluyor.

 

Influencer Marketing

Marka bağımlılığı yaratırken kullanılan yöntemler arasında en çok kolaya kaçılan yöntemdir. Sosyal medya kanallarında yüksek takipçiye sahip kişileri kullanarak ürün ve markayı hedef kitleye empoze etme çalışması olarak tanımlayabiliriz. Burada üzücü olan durum ise günümüz dünyasının tüketicileri markayı tanımak yerine, onlar da kolaya kaçıp tavsiye edilene yöneliveriyorlar. Tam da bu noktada marka bağımlılığı kavramına kötü yönlerinden bakmama sebep olan konuya geliyoruz.. ‘Marka’ kavramını gördükten sonra, bir de üzerine popüler birinin önerisiyle bağımlılar arasına katılmaya hazır olarak bekliyoruz.

Marka Bağımlılığının Markalara Etkisi

Marka bağımlılığı oluşturmayı, ben markaların kendine konfor alanı oluşturması olarak yorumluyorum. Kendi markanıza bağımlı kitlenizi oluşturduktan sonra bazı hatalar yapsanız da yaptıklarınız hoş görülebilir hatta sizin adınızı markanızın savunulabilir olması anlamına geliyor. Bu durum hem iyi hem de kötü. İyi olmasının sebebi küçük hatalarınızda bir anda marka olarak birikiminiz elinizden gitmiyor. Öte yandan kötü olan ise markayı tembelliğe itebiliyor.

Her gün her yerde, her mecrada gelişimin önemine dem vuruyoruz. Tembellik ise şu an ihtiyacımız olan en son şey. Bu nedenle markalara bağımlı olmaktansa markaları gelişmeye ve üretmeye zorlamak gerekiyor. Eğer gelişmiyorsa bırakalım gitsin. Emin olun daha iyisi ortaya çıkacak.

 

Kapanış Sorusu: Sizce temel iletişim kanalımız haline gelen Whatsapp’la aramızdaki ilişki marka bağımlılığı olarak değerlendirilebilir mi?

 

Cevaplarınızı yorum kısmına ekleyebilirsiniz.

No Comments

Yorum Yap