Inbound pazarlamanın temelinde, faydalı içerik yaratmak ve bu içeriği paylaşmak yer alır. Marka bilinirliğini arttırmanın en iyi yolu, sadece bir blogda düzenli olarak içerik üretmek değil; üretilen içeriği hedef kitleye en hızlı ve etkili şekilde ulaştırabilmektir. Ortaya çıkardığınız kaliteli içeriklerin değeri, yalnızca bloğunuzda, potansiyelin çok altında bir gösterimle unutulmaya bırakılacak kadar az değil! 2014 yılı verilerine göre, firmaların %94’ü Facebook, %83’ü Twitter, %71’i Linkedin hesabına sahip. Blogda ise bu oran %55. Yani, yalnızca blog içeriği üreten bir firmanın, diğer sosyal mecralarını kullanan rakiplerine göre, rekabet avantajı gözle görülür şekilde düşük! Bu nedenle, blog ve diğer sosyal medya platformlarını eş zamanlı kullanarak, bir kazan kazan ilişkisi kurmak en sağlıklı yöntem.
Peki, bir firma her sosyal medya kanalında yer almalı mı? Kullanmanız gereken platformları belirlemek oldukça kolay: Hedef kitlenizi takip edin. Hitap ettiğiniz, hizmet ya da ürün sattığınız kitle hangi platformları kullanıyor? Bu sorunun bütün sektörler için ortak cevapları da var. Facebook, Twitter, Google+ ve Linkedin her sektörde kullanılması gereken en önemli dört sosyal medya platformudur. Bunun dışında, eğer ürün satan bir firmaysanız veya ürün ya da hizmet gamı geniş bir sektördeyseniz Pinterest ve Instagram gibi platformları da kullanabilirsiniz.
Sosyal medya hesaplarınızı oluşturdunuz, paylaşacağınız içerikler hazır! Sıradaki soru; NASIL? Öncelikli öğrenilmesi gereken şey, her bir sosyal medya platformunun ayrı kuralları ve ayrı bir dili olduğudur. Muhatabınız olan kitle aynı olsa da, en faydalı geri dönüşleri almak ve istenilen sonuçlara ulaşmak için gerekli, platform bazlı taktikleri bilmek önemlidir. Şimdi bu taktiklere ve püf noktalara bir göz atalım.
Hala en büyük sosyal medya platformu olan Facebook, markanızı kişiselleştirmek için en uygun sosyal mecradır. Facebook’ta, jargonla dolu teknik bir üslup yerine, konuşma dilini benimsemelisiniz. İçeriklerinizi Facebook üzerinden paylaşırken, 80 ile 120 karakteri geçmemeye özen gösterin. Bu uzunluk, insanlarını dikkatlerini dağıtmadan yazınızın linkine tıklayıp paylaşmak isteyecekleri ideal uzunluktur. Facebook’ta içeriğinizi paylaştığınız linke bir de görsel eklemek istiyorsanız, ideal görsel boyutu 1200*627’dir.
Twitter’in 140 karakter sınırlamasını kötü bir durum olarak değerlendiriyorsanız, yanılıyorsunuz. İnsanların dikkatini çekmenin en etkili yolu kısa cümleler kurmaktır. Twitter da buna olanak sağlar. Twitter’de, paylaşacağınız içeriğin başlığını kullanarak link vermek, istediğiniz trafiği çekmenizi sağlamayacaktır. Bunun yerine, bir özet cümlesi ya da eğer içeriğinizde varsa bir istatistiği kullanarak paylaşın. İdeal bir tweet’in uzunluğu 100 ile 130 karakter aralığındadır. 100 karakteri bir cümle için kullanmaya dikkat edin ve mutlaka hashtag’ları kullanın. Eğer twitter’de içeriğinize ait bir görsel kullanmak istiyorsanız, görselin ideal boyutu da 880*440’dır.
Linkedin’de kullanılan dil, diğer sosyal medya platformlarından çok daha farklıdır. Burada bir içeriğinizi paylaşırken “Siz ne düşünüyorsunuz?” gibi sorular sormak güzel dönüşler almanıza ve etkileşim kurmanıza yardımcı olacaktır.
Google+
Google+ hesabında içeriklerinizi paylaşırken kullanacağınız dil Twitter ile benzerdir. Twitter’den farklı olarak Google+’da görseller çok daha önemlidir. Kaliteli görseller ile paylaşım yapmak, içeriklerinizin okunma ve paylaşılma oranlarını arttıracaktır. Burada başlıkta ideal karakter sayısı 60’tır. Sayfanızın görüntülenme sayısının önemli olduğu Google+’da bu rakamı arttırmak için hashtag’leri kullanabilirsiniz.
İçerik pazarlamasında en doğru strateji; doğru içeriği, doğru zamanda, doğru hedef kitleye, doğru mecraları kullanarak ulaştırmaktır. Sosyal medya kanallarında bunu yapmak, oluşturduğunuz kaynağı bireysellikten çıkarıp kolektif bir paylaşım haline getirmenizi sağlar. Bu vesileyle, hem marka bilinirliğini, hem de sektörel otoritenizi arttırmış olursunuz.
