Personal Branding ve Yağlı Bir Bifteğin İlişkisini İnceledik!

“En iyi pazarlama, dışarıdan bakıldığında pazarlama gibi durmayandır.” – Tom Fishbourne

Personal Branding ve Nusr-Et

Buradan ses verip, Avustralya’dan cevap aldığımız zaman aslında işlerin nereye gideceği epey belli olmuştu.

En son ünlü aktör Ben Affleck de bu furyaya katılınca Netvent ekibi olarak Nusr-Et’e bir de pazarlama açısından bakalım istedik.

Nusr-et dosyamız sizinle!

Önce kısaca tekrar hatırlayalım, Nusret kimdir?

Beş çocuklu bir ailenin maddi imkansızlıklardan ötürü okula gidemeyip kasaba çırak olarak verilen çocuklarından biri.
Tutkulu.
Öğrenmeye istekli.
Bıçağını öyle keskin sallıyor ki Nusret, kendini bir anda İstinye Park’ta buluyor.
                                                                                                 Nusret Gökçe

Etrafımızdaki insanların yurt dışına eğitim için gittiğini düşünürsek, aslında Nusret de farklı bir şey yapmıyor. Et pişirme sanatını öğrenmek için yurt dışına bir adım atıyor. Asıl olay da burada başlıyor.

Bir kasap çırağı düşünün ki işini daha iyi yapabilmek, daha iyi et pişirebilmek için yurt dışına çıkmaya karar veriyor ve kendi macerasına başlıyor. Arjantin, Amerika ve Japonya’da globalde bu işin nasıl yapıldığını öğreniyor. Tamamen kendi yarattığı imkanlarla. Kesimhanelerden, lokantalara birçok yerde çalışıyor kendisini sürekli geliştiriyor. Zira maden işçisi olan babasının, oğlu Nusret’i daha iyi et pişirmeyi öğrenmesi için bu ülkelere gönderdiğini düşünemezsiniz.


Personal Branding

Nusret’in geçen haftaya kadar Instagram hesabına baktığımızda aslında tüm tutkusunun et üzerine kurulu olduğunu görebiliyoruz. Zira Nusret için işi sadece para kazandığı araç değil.
Aynı zamanda bir numaralı tutkusu. Videolarındaki et ile olan ilişkisini kimileri farklı yorumlasa da aslında bu kendisinin tamamen içselleştirdiği bir olay.

Sevdiği işi yapmanın hazzını herkesle paylaşıyor. Zaten işi bir tutku olmasa, yaptığı işi sevmese buralara kadar gelmesi de zor olurdu. İşin arkasında ise; sabah erken kalkmalar, dükkanını kendi açmalar, eti kendi eliyle seçmeler… Tüm bunların arkasında işine olana tutkusu yatıyor.

Nusret, kendi dükkanı için sabah erken kalkıp müşterileri için en iyi eti seçmeye gidenlerden.
Kendisi bizzat mutfağa giriyor, temizliyor, hazırlıyor ve müşteriyle fiziksel temasını kurarak sunumunu gerçekleştiriyor.

Ünlülerle olan fotoğraflarını incelediğimizde ise karşımıza Nusret’in tek bir özelliği öne çıkıyor:
Özgüven.

Nusret kendisine güven duyuyor.
Çünkü yaptığı işten emin.

Bir gün The Godfather filmindeki Al Pacino olurken, başka bir gün güneş gözlüğü ve spor kıyafetleriyle modern bir imaj çiziyor. Bir stili var.

Yaptığı işin her aşamasına çıraklıktan geldiği için hakim.
Personeliyle ilişkisi anladığımız kadarıyla çok iyi durumda. Ondan habersiz kuş uçmuyor. İşin önemli kısmı personel ilişkisi korkuya değil, sevgiye dayalı. Onları koruyor, kolluyor.

Yaptığı işin temelinde vizyonu var. Zaten ülkedeki hangi kasabın; daha iyi et pişirebilmeyi öğrenmek için Amerika, Japonya ve Arjantin’e gittiğini duyarsınız ki?

Nusret lansman yapıyor,
Etkinliklere sponsor oluyor,
Müşterilerine eti beğenip beğenmedikleri soruyor,
Onları henüz kapıdalarken karşılıyor,
Yerinde durmadan kendine ve lokantalarına sürekli yenilik koyuyor.
                                                                          Gecce Mekan Oskarları’nda Nusret

Nusret, dünyanın en büyük pazarlama stratejisini kusursuzca uyguluyor; Müşterisini Önemsiyor.

Bundan sonraki aşamada New York 5. Caddede bir Nusr-Et olur mu olmaz mı bilemiyoruz ama kendisine sahip olduğu iş anlayışı için buradan kendisine tebriklerimizi ve selamlarımızı iletiyoruz.

O halde Asın Bayrakları.

Bu içeriğin yayılmasına katkıda bulunabilir, fikirlerinizi hemen aşağıya bırakabilirsiniz.

No Comments

Yorum Yap