İnternette Sörf Yaparken Doğayı Kirletmek

Ekonomi, gelecek kaygısı ve kariyer. Oyunlar, sohbetler, Instagram, Facebook. Google’da milyonlarca arama.  Bütün gün sabahtan akşama kadar süren bir koşuşturmanın içerisinde durmaksızın akıp giden zaman. Her bir hareketimizin mal olduğu saniyeler geri dönüşü olmayan israflarımızın en masumu belki de. Her geçen gün daha hızlı tüketiyor, daha fazlasını istiyoruz. Gündemimizde ise çoğu zaman gözle görebildiğimiz plastik çöplerimiz var.

 

Dijital Kirlilik ise günümüzde çokça duymaya başladığımız çok genel bir kavram, tüketim alışkanlıklarımız ve teknolojiye olan bağlılığımız arttıkça ortaya çıkardığımız “e-atık” kavramını anlatmak için kullanılıyor. Bu arada 2020’de bizi nasıl bir dijital dünyanın beklediğini diğer dinamikleri de göz önünde bulundurarak aktaran yazımızı okuyabilirsiniz. Ben bu yazıda daha çok ‘Veri Kullanımı’nın ortaya çıkardığı dijital kirlilik ve çevreye zararlarından bahsedeceğim.

 

İnsanlar olarak resmen panikledik ve çevre kirliliği konusunda bireysel olarak elimizden gelen her şeyi yapmaya çalışıyoruz. Jeolojik çağları bile yönlendirecek kadar büyüdük ve tüketim alışkanlıklarımız yeryüzünü ciddi anlamda etkiliyor. Hepimizin masasındaki, elindeki şahane cihazlar etki alanlarını giderek arttırıyor ve kullanıcılara daha büyük içerikler sunarken hizmet ettiği alanları her geçen gün büyütmeye devam ediyor.

Veri tüketiminin ortaya çıkaracağı kirlilik aklınıza gelmiş miydi?

 

Veri Kullanımı ve Çevre Kirliliği

 

İnternet ve mobil uygulamaların kullanımındaki artış, göz ardı edemeyeceğimiz kadar fazla. Örneğin çok acıktınız ve evde yemek yok. Tuş kilidini açtınız. Uygulamaya girdiniz. Yemek sipariş ettiniz. Yemek geldi. Yemeği yediniz ve beraberinde gelen plastik çöpleri de geri dönüşüme bıraktınız. Buraya kadar her şey çok düzenli ve iyi gözüküyor. Peki ya bilişim servislerinin ve veri merkezlerinin siz daha rahat sipariş verin diye harcadığı enerji?

Yaygın internet kullanımı ve web sitelerindeki artış ile bulut bilişim servisleri günümüzde tüm dünyada birçok yeni veri merkezleri açılmasına neden oldu. Bu veri merkezlerinin harcadıkları enerji ise dünyaya yayılan sera gazı emisyonunda %5’lik bir paya denk gelecek kadar arttı.  Masum bir tıklama veya dokunmayla her gün akla durgunluk verecek miktarda veriyi harekete geçiriyoruz ve on binlerce veri merkezinin neredeyse hepsi de endüstriyel sistemlerle soğutuluyor. Birçok gelişmiş ülkede veri merkezlerinin sebep olduğu sera gazı miktarındaki artış gündemi işgal ediyor.

Neden Bu Kadar Enerji Tüketiyorlar?

 

Veri merkezlerinin çok fazla enerji tüketmesinin birçok sebebi var. Bunlardan en önemlisi doğal olarak veri güvenliği. Hiç kesilmeden çalışacak bir sistem jeneratörlere ihtiyaç duyuyor. Elektrik kesintisi veya dalgalanma gibi durumlarda bu gibi merkezlerde çok ciddi bir tüketim artışı oluyor.

İkincil olarak yerleşim ve tasarımdaki hatalar fazla ısınmaya sebep olabiliyor. Bu da doğrudan soğutmaya harcanan enerjinin artması demek. Veri merkezleri ne kadar modern görünürse görünsün soğutma teknolojileri için bizim günlük hayatta kullandığımız enerji tipi ile çalışan cihazları kullanıyorlar.

Son yıllarda birkaç büyük veri merkezi bu konuda içinde bulundukları ülkelerden uyarılar almaya başladı. Facebook ve Google da bu konuda kendi içlerinde ilk önlem alan devlerden. Soğutma sistemlerindeki değişiklikler ve geliştirilen modern yöntemlerle karbondioksit salınımını bir nebze olsun azaltmaya çalışıyor.

Dijital Kirliliği Önlemek İçin Neler Yapılabilir? 

Birkaç yıl öncesine kadar verilerimizi nasıl sakladığımıza göz atalım; diskler, USB-bellekler, hard-diskler. Hatta taşınabilir hard-diskler kolayca taşınmaya doğru hızla evrilmişti ki hayatımıza bulut depolama sistemleri girdi. Artık bütün verilerimizi her an online olarak ulaşmak istediğimiz alanlara depolamaya başladık. Bireysel olarak artan dijital varlığımız bu veri merkezleri ve bağlı çalışan depolama sistemleri araçları için muhteşem bir gelişme elbette. Fakat doğaya yansımaları kaçınılmaz olarak olumsuz.

Google’ın veri depolama miktarında Drive üzerinde kullanıcılarına ücretsiz sağladığı alandaki genişlemeye bakalım. 2004 yılında 1 GB iken günümüzde bunun 15 katına çıkarak 15 GB büyüklüğe ulaşan bu alan gerçekten hepimiz için gerekli mi? İnternet kullanıcılarının da bu alanın kullanımının gerekliliği hakkında düşünmeye başlaması önem teşkil ediyor.

Elbette size artık uygulamalardan yemek söyleme, fotoğraflarını internette depolamak yerine taşınabilir hard-disk kullan veya internette boş boş dolanma gibi şeyler söyleyemeyiz. Doğru da olmaz zaten. Aynı zamanda bu tip önlemlerin tüketimde ne kadar etkili olacağını anlamak oldukça güç… Dünya İnterneti keşfedeli çok oluyor ama kirlilik ile ilgili araştırmalar henüz çok yeni. İnternete baktığımızda konu ile ilgili kaynaklarda da çok fazla içeriğe ulaşamadık. Ama yine de hepimizin bu dünyayı etkilediğini hatırlatmakta fayda var.

Biraz daha derine indiğimizde bu konu genel olarak tekil kullanıcılardan ziyade büyük şirketlerin alacakları önlemlerle alakalı görünüyor. 2016’da hazırlanan bir rapora göre veri merkezlerinin enerji tüketimi %25 oranında düşmüş. Bunun sebebi ise küçük boyutlu veri merkezlerinin anlamsız boyutlardaki tüketimlerine son verip “hiper” büyüklükteki veri merkezlerine dahil olması olarak düşünülüyor. Aynı zamanda gelişen hükümet politikaları da enerji tasarrufu hakkında ciddi bir etkiye sahip. Kural koyucuların toplumun genelini ilgilendiren bir konu hakkında özverili ve duyarlı kararlar alması geleceğimizi etkileyecek gibi görünüyor.

Dolayısı ile dijital kirliliği önlemek adına 3 paydaşa farklı düzeylerde görevler düşmekte. Bu temel paydaşlar bugün Kullancılar, Büyük Şirketler ve Devlet Mekanizmaları olarak özetlenebilir.

 

 

 

 

Hiper veri merkezleri enerji tüketimi ve içerik olarak da çok daha düzenli ve tasarruflu çalışmayı hedefliyor.

(Bunu sadece doğa için mi yapıyorlar bilemeyiz. Kendi tüketim masraflarını da önemli oranda düşürdükleri kesin.)

No Comments

Yorum Yap